Kötülüklerin yeryüzü temsilcileri arasında yürüyordum. Sanki hep savaştaymışız gibi sürekli bir endişe içinde zaman hızla akıp giderken buna karşı aklımdan geçen herşey bir yerlerde düğümlenip duruyordu.
Eğer bunlar kabus ise uyanılması gereken noktaları ya ıskalıyor ya bilerek ve isteyerek burada duruyordum. Bir camın arkasından, geçip giden insanlara bakıyor, dünyanın böyle de döndüğünü düşünüyordum. Bu yerde yani olduğum yerde, hem benimle hem de bensiz, hem benim istediğim gibi hem istemediğim gibi herşey aynı anda var olup aynı anda olamıyor ve yani herşey ancak var olması gerektiği ve yetenekleri kadar şekilleniyordu.
Bazen gelip giden uyku durumları, boş boş bakmalar, bazen gerçekler bazen hayaller, hepsine biraz misafir biraz ev sahibi oluyordum. Adını koyamadığım bir ruh hali içinde, ruhum oradan oraya gezerken, gezmek isterken ben olduğum yerde duruyordum. Bu bir tercih mi yoksa istemsizlik mi umursamadan adına boşvermişlik dediğim bir isteksizlikle unuttum herşeyi.
Öylece bir deniz kenarında hayal ettim kendimi. Oturmuş ufka doğru bakıyor, ruhum başka memleketlerde, başka insanların arasında, huzurla dolaşırken, ben bu terkedilmişiliğin, huzursuluğun, kavgaların, düşmanların arasında denize bakıyorum. Sonra denize bakmayı bile beceremediğimi düşünüyorum. Keyfi yok hiç birşeyin. Ne yediğim yemeğin, ne paylaştığım anların, ne yürüdüğüm yolların… Kendimi bazen bilerek, isteyerek yalnızlaştıryorum. Herşeyi unutmak, takip etmemek, ilgilenmemek, savrulmak istiyorum.
Ve şimdi dünyayı ve zamanı kendi haline bırakıyor, azad ediyorum. Kalabalık sokakları dolduran gürültüler içinde sönüp, unutuluyorum. Yeryüzünde defalarca var oluyor, tüm olan bitene anlam arıyor ve ölüyorum. Bazen bir yolculuk planlıyor sonra bundan vazgeçiyorum. Bütün bunlar bir saçmalıkmış gibi geliyor. Hiçbir yere hiç bir şekilde ait olmadığımı bu dünyanın misafiri olduğumu, ve buranın boktan, iki yüzlü bir yer olduğunu, hiçbir şeyin iyi olmadığını, salt kötülük üzerine iyilik hikayeleri yazıldığını düşünüyorum.
Hikaye burada bitiyordu.
Dağdaki Yalnız Adam was originally published in Türkçe Yayın on Medium, where people are continuing the conversation by highlighting and responding to this story.